Yaşadığımız şu âlemde öyle derin bir uykuya daldık ki: Hep aynı mevzular, hep aynı kaygılar, hep aynı kavgalar, hep ayni küfürler, hep aynı söylemler. İnsanların trafikle olan bitimsiz kavgası, hava kirliliğinden şikâyetler, motorlu taşıtların gürültüsü de cabası. Balkonsuz evler, gökdelenlerin gökyüzünü görmeye engel olması, market ürünlerinin, çarşı- pazar alışverişlerinin fiyatların sürekli yükselmesi. Ay sonu geldi, gelemedi; maaş yetti, yetmedi haklı serzenişler…Dolar savaşları, petrol savaşları, sınır savaşları, silah savaşları gündemimiz oldu. Onun füzesi, bunun tankı, ondan alma benden al tehditlerle kavrulduk, sınır ötesi yerlere savrulduk. Çocuklar evsiz, insanlar yurtsuz. Ve lakin hep mutsuz, şikayet ettik durduk, dönüp durduk. Dönüp durduk ta ne oldu başımız döndü; başımız döndükçe de uyuduk. Olsun çok güzel uyuduk…Dünya malını, mülkünü, makamını çok önemsedik. Her şeyin gelip geçici olduğunu da unuttuk. Zenginler zenginliğinle imtihan olurken diğeri fakirlikle. Zenginler paranın esiri olurken, diğeri parasızlığın esiri. Küçümsedik belki de küçümsendik. Hor gördük, kim bilir hor görüldük. Gücün, güzelliğin ve paranın, konforun etkisiyle kendimizi dünyanın en mutlu, en güvenli insanları, bu düzen hep böyle sürer ve kendimizi dünyanın efendileri sandık ama yanıldık…O derin uykulardan bir anda başka bir dünyaya uyandık. Dünyanın en güçlü ekonomisine sahip devletler, az gelişmiş ve hiç gelişememiş ülkeler eşitlenmiş. Bütün insanlar aynı safta. Ne zengin kayırıyor bu salgın, ne fakir, ne fukara. Ne kibir dinliyor, ne de caka fiyaka. Sanki kıyamet günü geldi. Anne- baba evlattan, ev sahibi misafirden, cenaze vedadan, doğum kutlamadan kaçıyor.Ölüm gibi bir virüs… Genç, yaşlı, güzel çirkin, dinli dinsiz, Doğu Batı, hiçbir ırkı, coğrafyayı ayırmıyor. Camiler boş, kiliseler boş ama hastaneler dolu. Herkes kendinden sorumlu ve herkes kendi canının derdine düşmüş. İki metre kefen bile giyemeden kireçlenerek bir- iki kişi yani kimsesiz gömülüyor cenazeler kara toprağa.Gücün, sosyal statünün, paranın; çok gerekli olmadığını ve nasıl da değersiz olabildiğini, nefessiz kalınca bir damla oksijen olamadıklarında anladık. Sarılmanın, dokunmanın ve öpmenin sevgi değil, öldürücü bir silah haline geldiğinde anladık. Akrabaları, arkadaşları ziyaret etmek değil, etmemek bir sevgi göstergesi olduğunda anladık. Şikayet ettiğimiz ne varsa dört duvar arasına ( kafes misali evlere ) kapandığımızda özgürlüğün ne kadar anlamlı olduğunu anladık…Daha çok hastane ve sağlık personeli yaşamak için çok gerekli olduğunu anladık. Sokaklar, caddeler, şehirler boşalınca, tüketim azalınca, petrolün değersizleştiğini anladık. Ekonomisi en güçlü devletlerin binlerce insanları öldüğünde dünya halklarının ölümün karşısında eşit olduğunu anladık. Ölümün; ırk, renk, din veya toplumsal tabakaları ayırt etmediğini anladık. Sıfır savaşın yerküreyi daha yaşanılır hale getirdiğini anladık…Hayat; sevinç ve mutlulukla, acı ve sıkıntılarla, artı ve eksileri ile iç içe yaşanır. Ancak bütün bu problemler sağlık kadar önemli değildir. Bütün dünya senin olsa bile sağlık olmayınca hiçbir öneminin olmadığını anladık. Ne konuşarak, ne yazarak, ne dövüşerek, ne savaşarak anlayamadığımızı bir virüs ile öpüşerek anladık!Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibiOlmaya devlet cihânda bir nefes sihhat gibiKanuni Sultan SüleymanEn büyük varlığın zenginliğin ve gücün “Sağlık” olduğunu anladık!Sağlıklı günler dileğimle saygılar.Nuray Çakmak/07/04/2020
Nuray Çakmak | 08/04/2020
2 Yorum | 387 okunma | 1 beğeni
Yasemin Demir 04/06/2020 22:36
Bu güzel çalışma bir ay boyunca makamına yaraşır şekilde bizlere göz kırpacak KUTLUYORUZ
Yasemin Demir 12/04/2020 20:37