BİR HOCA’NIN KATİLİ
Yıllar öncesinde daha yaşı 20
olmamış gencecik bir öğretmenin, elektriksiz, kahvehanesiz, ulaşımın ve
taşınmanın zor olduğu yıllarda, gün değen alnaçlarda, saçak altlarında, köy
odalarında anlatılanların anlatış biçimi, yorumlanışı, ağız ve aksan
değişikliğine alışacağımız gün gibi ortadayken, ana ve ara tatillerde doğup
büyüdüğümüz yerlerin insanlarının nasıl da yadırgadıklarını unutmuş değilim…
Bayram çavuşun evindeyim. Daldı askerlik anısına:
Eskerde onbaşı candarmaykan
yolumuz Manisa akıl hastanasına düştü. Orada bir mahkûmu bekliyorduk. Adı Ahmet
idi herhal... Göbel İstanbul’dayken zenginmiş. İki gazinosu varmış. Bir muskacı
hocayı kesmiş, o hocanın başı masada gövdesi tabana serilmiş kalmış. Astarı
başına vuruncu...
Parayı su gibi harcıyor. Akıl
hastanasından deli laporu almış. Kırklareli’ne götürülecek. Hapıshanaya...
Ahmet’i bir gün Manisa
garajından otobüse eli kelepçeli bindirdik. Ben arka sol yana Ahmet
arkadaşla aramıza oturdu... Yoldayız... Şaşılası şey, cep defterini karıştırıyordum.
Ahmet:
“Bak şu resimdeki İsmet Aydoğan deel mi?”
Şaşırdım. Benim kaynı tanıyor.
İnanasım gelmedi. Kaçma planlıyor sandım:
“Yok, lan öyle bir ad...”
“Abi neye yalan söylüyorsun? Bu
İsmet saatçidir. Çeşitli dalga dubara çevirir. Akşamları benim gazinoya gelir,
birbirimize gelen mektupları okurduk. Neden sertleşiyon? Tamam, ben katilim,
deliyim, suçluyum, sanığım ama senin de adın Bayram değil mi?”
“Eeee bildin. Olur ya, belki arkadaştan duymuşsundur.”
“Yok, abi ben seni iyi biliyom. Sen asık biri değilsin, he mi de çok
yumuşak birisisin. Ha şunu söyleyeyim. Sen Çorum ilinin Mecitözü ilçesinin
Yedigöz köyündensin Bayram Çoban.”
İstanbul’a vardık. Adını unuttum
hangı semt idi. Ahmet’i görenler başına toplandılar:
“Yahu abi sen nasıl oldu da bu duruma düştün?”
Neyse hak doğrunun
yardımcısıdır. Başına üşüştüler. Neredeyse kucaklayacaklar. Çocuk iyi düşünüp
iyi söylüyor:
“Arkadaşlar! Allah aşkına yapmayın. Candırma arkadaşları zor duruma
düşürmeyin. Ben çok geçmez üç beş ay sonra aranızda bilin. Bırakın yolumuza
gidek. Yolcu yolunda gerek...”
Ahmet’in evinin yanında bir
kiracı aile varımış. O semtte de bir mıskacı varımış. Mutlu aileleri
dağıtabiliyormuş, üç beş kuruş parayılan...
Ahmet’in komşusu mutluymuş. Bir
göbel* o hocayı bulmuş.
İkide bir evin önünden gelip
geçiyormuş. Sonunda hoca n’aptıysa yapmış mutlu komşuların arasına soğukluk
sokmuş. Gizli bağ koparılmış... Karı o göbelle kaş göz işi ilerletmişler...
Bir gün o hocayla o ince bıyıklı
göbel rastgele Ahmet’in gazinosuna gelmişler... Ahmet o göbelle hocayı iyice
süzmüş.
Göz kulak onları dinliyormuş.
Yemek yiyip içmişler bir şeyler... Göbel para veriyormuş hocaya...
Hemencecik aklı gitmiş Ahmet’in.
Astarı**alıp hocanın annacına dikilmiş dediğim gibi hocanın başı masanın
üstünde gövdesi yere serili hale getirmiş. Ahmet orda düşünmüş ki:
“Vallahi Billahi katil olduğuma yanmıyorum. Yarın Ruz-i mahşere varırkan
Tanrının yanında suçlu kalacağım biliyorum. O göbeli, o it soyunu önce
vurmalıydım.”
Ne yazık ki hocanın başına
gelenleri gören göbel kirişi çoktan kırmış.
*göbel: çocuk **astar: tahra, kasap bıçağı
Bayram Çoban abim Ankara Sincan’da yakalandığı yeni tip
covid 19 hastalığında yenik düşmüş köyünde toprağa verilmiştir. Allah rahmet
eylesin.
Ramazan Efe | 27/10/2020
2 Yorum | 149 okunma | 1 beğeni
Yasemin Demir 30/11/2020 22:00
Bu güzel çalışma bir ay boyunca makamına yaraşır şekilde bizlere göz kırpacak KUTLUYORUZ
Yasemin Demir 08/11/2020 21:38